Mustafa Koç

Değerli dostlarım

Mutluluk denince herkes değişik şeyler algılayabilir.

Biz Üsküdarda 3 katlı ahşap bir evde ev sahiplerimizle birlikte yaşardık. Bodrumda bir kuyu ve mutfak vardı. Kuyuya ev sahiplerimiz de biz de karpuz sallandırırdık.

Dönem tasarruf devri olduğu için kendi giysilerim dışında önce dayımın daha sonra da babamın giysilerine ortak oldum.

Fakat ayakkabı için aynı şeyleri söyleyemiyeceğim. Kadıköye taşınınca yaşım 15 e ayağım 45 e ulaşmıştı. Ancak o senelerde 45 numara ayakkabı bulmak çok zordu. Şimdi Kadıköyde çok meşhur olan bir mağazanın kurucuları küçük bir dükkanda hem kundura tamirciliği hem de benim gibi anormaller için ısmarlama ayakkabı yapıyorlardı.

İmalat için müşteriyi çıplak ayakla bir kağıda bastırıp etrafını kalemle çizerlerdi. Tabiiki pahalı olurdu ama şimdi de benim ayakkabılarıma %10 fark isterler.

Bana, ne o gün ne bu gün, biri mutlumusun dese ne söyleyeceğimi bilemem. Mutluluğu tam tarif edemiyorum. Ama annem, ki beni doğurmak için orta ikiden ayrılmıştır, her iki lafta bir ‘Çok mutlu oldum ’ der ama ben onla katiyyen aynı fikir de değildim. Patlıcan güzel pişer mutlu olur, torun çocukları ziyarete gelir mutlu olur yani sizin anlayacağınız mutlu olmak için hiç bir fırsatı kaçırmazdı.

Ben daha önce de başka olayları yaşamıştım. Mesela ilk defa Basketbolda  Yıldız Milli Basketbol takımına seçildiğimde de sevinmiştim ama kelimenin hakkını verecek bir mutluluğa ulaşmamıştım. Çünkü hem hakkım olduğunu düşünüyordum hem de zaten o zaman kalburüstü sadece 18-20 basketbolcunun olması ve 12 kişilik takımın bunların arasından seçilmesi bu durumu olağan kılıyordu.

İsmini ister sevgi isterse mutluluk koyun  bu tip duyguları gene de yaşadığımız için bence keyfini çıkarmalıyız. Ya allah korusun zengin olsaydık.

Zenginlerin çoğu yabancı okullarda okuduğu için ana dili gibi bir veya birkaç yabancı dili bilirler.Ancak bu da onları pek mutlu etmez. Çünkü Amerikalılar ve İngilizler 2 yaşında İngilizce öğrenir ama hepsinin vasıflı insanlar olduğunu söylemek çok zordur.. Almanya’da  ise öğrenciler Ortamektep sonuna kadar 2. lisan gelişimlerini tamamlarlar.

Hasetlik duyguları çok gelişmiştir. Altlarında son model BMW veya jAGUAR varken hele yanlarından bir Lamborghini veya Ferrari geçsin hemen çökerler.

Bunun yanı sıra yetenek ve fizik de bence başarıların olmazsa olmazları olup buna örnek olarak, yaşadığım bir olayın paralelinde,  rahmetli Mustafa Koçu örnek vermek isterim.

Ben Koç Grubunda işe başladığımda Mustafa Koç 10 yaşındaydı.  Kendisi ilerde grubun başına geçeceği için Liseyi İsviçrede,  Yüksek Tahsilini ise Amerikada tamamladı.Yaptığı görevler nedeniyle herhangi bir değerlendirme yapabilecek vasıflarım ve bilgim yoktur ancak özel ilgi alanları ile ilgili olarak, eski bir sporcu olmam nedeniyle,  görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Sportif faaliyetlerde onu ilk olarak tenis oynarken gördük. Ancak Hülya Avşar tenis ile adını duyurmasına rağmen sayın Koç’un bu aktivitesi medyada pek yer almadı.

Daha sonra binicilik ile ilgili olan haberler ve bazı resimler çıktı. Önemli miktarda kilo fazlası vardı. Ben özellikle resimdeki ata baktım. Adeta bu kadar yükü bana niye verdin allahım der gibi kameraya bakıyordu.

Daha sonra  en doğruyu yaptı ve golf oynadı. Bünyesine tam uygun bir spordu. Vuruşu yapmak için bile topun yanına Golf Arabasıyla gidiyorsun.

Ancak  bir de avcılığa merakı vardı.  O zamanlar Bozüyük’ te görev yapıyorum. Bozüyük bir av ve avcı cennetidir. Bizim Tesis Müdürü de avcı. O arada haber geldi  Yabani domuzlar dağdan inmiş. Köyler için tehlike yaratıyorlarmış. Tesis Müdürümüz Mustafa Koç’u aradı arkadaşları ile birlikte davet etti. Gün için anlaşıldı.

Bozüyük avcıları iyi ama oralarda daha çok kuş ve tavşan avı yapıldığı için teçhizat yetersiz. Çoğunda kırma çifte  var . Sadece 2 kurşun atıyor. Daha kaliteli tüfek sadece Artema Fabrikasının Müdüründe var. Ama hepsi misafirperver insanlar. Avdan bir gece önce bir araya gelip anlaştılar. Yaban domuzlarını misafirlerin önüne sürüp onlara vurduracaklar. Neyse uzatmayalım. Misafirler Ciplerle geldiler. Hepsi Rambo, ellerindeki silahlarla savaşa girsinler karşı taraf kurşun atmadan teslim olur. O gece Bozüyük’te misafir edildiler.

Ertesi sabah çok erken yola çıktılar. Bizim gibi silahsız ve beceriksizleri ise Bozüyükte bıraktılar. Akşam geç saatte geri döndüler. Avcıların başı bir terzi ağbimiz vardı.’ Ne oldu’ diye sordum şu cevabı verdi ’ Ben o domuzları tükrüğümle vururdum’  dedi sonra devam etti ’ Patronları rahat ateş edecekleri bir yere konuşlandırdık. Tam önünüze gelmeden sakın ateş etmeyin dedik. Yukarıdan aşağı gürültü yaparak hayvanları indirdik. Tam istenilen yere geliyorlardı ki bir iki sabırsız avcı erken ateş etti. Hayvanlar dağılıp kaçtılar. Şimdi kim bilir kaç toprak sahibi zarar görecek. O kadar silah o kadar para boka gitti.’

Haklısın ağbi  silahlar iyi ama avcılık sıfır’ dedim ’ Ben de lisan bilenler için hep söylerim. Lisan bilmek çok iyi bir şeydir ama eğer söylenecek bir şeyin varsa’

Bu değerli dost insana tanrıdan rahmet diliyorum.

 

 

Yorum yapın