Anılar 11

Ben İlkokulu bitirdikten sonra Üstün Zeka muamelesi ile Kolej sınavlarına girdim. Çünkü 5 yaşına basmadan Üsküdar Şemsi Paşa İlkokulu Kütüphanesinden kütüphane memurunun ’ Bu çocuk kitapları okumuyor, resimlerine bakıyor’ yorumuyla kovulmuş ve sonra bir kurulun tasdikiyle okuduğum kanıtlanmış özel bir çocuktum. İlkokulun da altın erkek talebesiydim. Ancak okulun en başarılısı tabii ki babası Okul Aile Birliği Başkanı olan Güzin Sokullu idi. Yaşı uygun olanlar onu Güzin ile Baha grubundan hatırlarlar. ATEŞ BÖCEĞİ diye çok sevilen bir şarkıları vardı. Sonra Baha tek başına söyledi. Güzin Tiyatrocu Tevfik Gelenbe ile evliydi. Ağbisi Turgut sınıfta kalıp Alman Lisesinde benimle aynı sınıfta okudu.

Alman Lisesi Tünelde olup eğitim sabah 08:00 de başlar öğlen saat 13:00 de biterdi.

Okulun bahçe kapısından fırlayıp yokuş aşağı Galata kulesinin solundan, genç erkeklerin iyi bildiği malum evlerin sağından koşarak 13:20 vapuruna yetişirdik.

Okulun önemli bir özelliği bizim gibi orta halli :) ailelerin çocukları ile üst gelir seviyesindeki ailelerin çocuklarının bir arada okuması idi. Benim zamanımda aynı yaşta olmasakta okuldan  hatırladıklarım ( Gelir Seviyeleri gözetilmeksizin) Gorbon ailesinden Aziz Gorbon , Eczacıbaşı ailesinden Bülent Eczacıbaşı, Eşrefizade ailesinden İranlı Güzide ve Hüceste Eşrefizade ,sonra Başak Doğru diye bilinen spiker Başak Dölensoy, Selçuk Alagöz , Metin Fadıllıoğlu ve sıra arkadaşım Fecri Ebcioğlunun yeğeni Hasan Diker ( namı diğer sütyen Hasan)i di.Hasan çok çocuk ruhlu idi . O zamanki sütyenlerin sırt kısmı ince bir parçadan oluşurdu ve Hasan da önümüzde oturan Güzidenin bu kısmından çeker ve sonra ok atar gibi bırakırdı. Hücesteye bu şakayı yapmazdı çünkü o şismandı ve Hasan sütyeni tutamazdı. Kızın çok canı yanardı.

Dostluklar önemli ve çıkarsızdı ama Divan Pastanesi de insafsızdı. Her Perşembe okul çıkışı Divan Pastanesine gidilip dondurma yenirdi. Ancak fiyatı 9 lira olduğu için ben ve benim gibi bazı talebe gidemezdi. Benim haftalık harçlığım 5 liraydı. Bir gün bir şekilde ailemin haberi oldu. Bana 10 lira verdiler ben de gittim. Dondurma bildiğimiz dondurmaydı ancak üstüne bir büyükçene bisküit koymuşlardı. Neden o kadar pahalı olduğunu anlamayan orta gelir seviyesindeki bir arkadaşa ’ Bu bisküit dışarı malı çok pahalıdır ondan herhalde’ dedim. Tabiiki inanmadı.

Okulda 6 ders yapılır 5 teneffüs olurdu. Bunların 3 tanesi küçük( kleine Pause) 2 tanesi büyük ( grosse Pause ) olurdu. Büyük teneffüslerde sınıfta kalmak yasaktı. Herkes bahçeye çıkardı. Bahçede hep birlikte olan 2 öğrenci hep dikkatimi çekerdi. Benden 1 sınıf öndeydiler. Birinin adı Deniz diğerinin adı Yalçındı.Deniz daha sosyal, pek başarılı olamazsa da her türlü sporu yapmaya çalışan , biraz çok bilmiş kişilikli herhalde biraz varlıklı bir insandı. Yalçın biraz bana yakın bir kişilikti. Yanlış hatırlamıyorsam bütün seneyi Türk malı bir kotla geçirirdi.

Daha sonra yolum bir şekilde her ikisi ile de kesişti. Yalçın ile aynı dönemde İktisat Fakültesini bitirdik. Beraber 114. dönem Yedeksubay adayı olarak Tuzla Piyade okulunda bulunduk. O şimdi Gazeteci Yalçın Doğan oldu.

Deniz Gökçe ise Ekonomi Profesörü. Ancak her türlü spordan, özellikle basketboldan anlar. Diğer bütün konularına da bihakkın vakıftır. Görebildiğim kadarıyla çok bilmişliği aynen devam etmektedir.

Her ikisinin Ortamektepdeki dostluklarının hala devam ettiğini ummak istiyorum.

Sevgiler her ikisine de!

Yorum yapın