Dün kaldığımız yerden devam edelim
Reyhanlı sonrası oluşan gelişmelerin en önemlisi tabiiki Barış Süreci idi.
Sayın başbakanın A.B.D seyahati sonrası özellikle kendine Ortadoğu Haritası içinde biçtiği role diğer ülkelerin pek kulak asmaması ve ,teşbihte hata olmaz, A.B.D dahil hemen hemen bütün ülkelerin Rusya’nın görüşlerine yakınlaşması, onun için çok büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı olmuştur
Türkiyede akan kanın durmasının ne kadar önemli olduğu devamlı deklare edilerek, Barış Sürecine karşı duran hatta bazı uyarılarda bulunanların Barış Düşmanı ilan edilmesinin yanısıra bence en önemli olgu Akil Adamların seçilmesidir.
Bu seçimin önemi sayın başbakanın düşünce yapısını ön plana çıkarmaktadır.
Daha önce BDP tarafından İmralıya gönderilen heyetlere de müdahale eden zihniyet Akil Adamların seçiminde de aynı tavrı göstermiştir. Daha sonra Gezi Parkı eylemlerinde de Ziyaretçi Listesinin onun tarafından belirlenmesi başbakanın bir demokrat kafadan nasıl uzaklaştığını da açıkça göstermektedir.
Benim böyle düşünmeme rağmen, tabiidir ki bu benim sadece kendi düşüncemdir, kendi islami tabanını da bunun tam tersini düşünmekte ki, insanlara 4 yaşından itibaren uygulatmak istedikleri eğitim ve sonrasında amaçladıkları islami gençlik ile yetinilmemiş sadece gençlerin değil erişkinlerin de özel hayatlarına yapılan baskılar hiç ara vermeden devam ettirilmiştir.
Gerek yargının baskı altına alınması ve özellikle yargı onayıyla yapılan baskın ve kontroller, gerekse muhalefetin sanki teslim olmuş gibi sadece başbakanın gündelik gündemi ile ilgili basit ve cılız tepkileri, iktidarı istediği amaçlara ulaşması için çok uygun bir ortam oluşturmuş gibi görünüyordu.
Ve 28 Mayıs günü geldi.
Ağaç çiçek böcek nedeni ile ve Gezi Parkı park olarak kalsın isteği ile toplanan çoğu partisiz , genç ve kültürlü insanlar bir gece yarısı biber gazı ve tazyikli su ile daha uykuda iken saldırıya uğradılar ve çadırları yakıldı.
İlk gün orada tepki veren gençlerin muhatabının İstanbul Belediye Başkanı olması gerekirken onlar birden karşılarında başbakanı ve güvenlik güçlerini buldular.
Herkesin günlerdir yazdığı bu konuları tekrar etmek istemiyorum. Ancak zaten özel hayatlarına müdahalelerden dolayı bunalmış olan Atatürkçü ve Laik olduğunu belirten kesim, çevrecilerin yanında dururken doğal olarak sendikalar, taraftarlar, Antikapitalist Müslümanlar ve her türlü marjinal gruplarda bunlara eklendi.
Birden sayın başbakan bu grupları ana muhalefet partisinin organize ettiğini belirterek sertlik sınırını giderek arttırdı bu arada polisin aşırı güç kullandığını söyleyen Avrupa ülkelerini özellikle Almanya’yı çok sert şekilde tersledi aynı zamanda A.B ye de demediğini bırakmadı.
Bu tip bir davranış akıl ve mantıkla bağdaşır değildir. Siz Avrupa ve özellikle A.B.D nin desteklediği ve takdir ettiği bir lider olacaksınız ve birden yılların emeğini çöpe atacaksınız. Zaten Almanya da bu resti hemen görmüş ve A.B de yeni bir fasıl açılmasını engellemiştir.
Ben sayın başbakanın bu gerilimi bilerek tırmandırdığını ve oynanacak maçın ülke içinde yapılmasını sağlamak arzusunda olduğunu düşünüyorum.
Nedeni bence şudur
1- Artık öyle veya böyle Avrupa ülkelerinin liderleri Türkiyeyi kendi anlayışlarına oturtamamaktadırlar.
2- Ortadoğuda lider olma hayalleri de bitmiştir.
3- Ülkenin bütün kaynakları bir şekilde özelleştirme adı altında satılmış ve bu son sıcak para girişlerinin yanısıra dış yatırımcılara verilen güvendeki azalma nedeni ile bu gruptan yeni kaynak girişinin çok zor olacağı anlaşılmıştır. Bunun yanısıra özellikle 2014 te ödenmesi gereken dış para borcu başka bir sikıntı doğurmaktadır.
Bütün bu nedenler artık ülkeyi dış dünyadan ayırıp , tamamen kapalı bir ülke haline getirmek gerekmektedir. Bu nedenle ülkeyi bölecek bir söylem şekli geliştirilmiş ve özellikle kendi fikirlerinde olmayanları ” bunlar” diye tanımlayarak ülke bir kaos ortamına çekilmek istenmiştir.
Fakat o an iktidarın hiç aklına gelmediği ve muhtemelen şaşırdığı bir durum ortaya çıkmıştır.
Güvenlik Güçlerinin insafsızca güç kullanmasına, sivil ve sopalı kim olduğu bilinmeyen kişilerin saldırısına ve her türlü tahrike rağmen ” Bunlar” denen grup sertleşmemekte ve oyunu bozmaktadır.
Özellikle Barış Sürecinin karşı tarafı olan partinin talepleri , PKK lıların düğünlerde altın takması , Kürt Konfederasyonu adı altındaki talepler , Hatay’da Suriyelilerin mal sahibi gibi davranışlarına karşı önemli bir tepki vermeyen iktidarın konu kendi insanına gelince bu denli acımasızca davranışını nasıl açıklamak gerektiği ise düşünmesi gereken bir husustur.
Nasıl bir düşünce yapısı içinde olduğu pek kestirilemeyen sayın başbakanın bir umut peşinde olduğu açıktır.
Ancak ona izninizle Charles Bukowski’ nin bir deyişini hatırlatmak isterim.
” Tünele girdiğinizde dikkat edin dostlarım, umut sandığınız ışık tren farı olabilir!-”
Yarın bu durumdan çıkış nasıl olabilir diye kendime göre düşüncelerimi bulacaksınız
Yarın