” Okyanusta ölmez de insan gider bir kaşık sevdada boğulur ” diyor Eflatun.
Bu özdeyiş ile ilgili bir yazı yazmayı çoktandır istiyordum.
Ama bir türlü beceremedim.
Durumum aynı güreşte yerdeki rakibe oyun tatbik etmeye çalışan pehlivan durumu.
Güreş ile ilgisi olmayanlar için anlatayım.
İhtar alan güreşçi yere yatar diğeri ise belirli bir süre içinde oyun yapıp puan almak zorundadır.
Yapamazsa hakem yerdeki güreşçiyi kaldırır güreş ayakta devam eder.
El ense çekiyorum olmuyor, boyunduruk takıyorum olmuyor, bel kündesi , Cezayir Sarması , kaz kanadı olmuyor olmuyor. ( Güreş bilgimin ne kadar kapsamlı olduğunu anladınız herhalde)
Bir çok yazımda yaptığım gibi kendi hayatımdan örnek versem , adım gibi eminim ki , olacak.
Ancak o zaman da faça vereceğim.
İnsan yaşamında mutlu geçirdiği sürenin çok az olduğunu bilenlerdenim.
Bir işçi arı tüm yaşam süresinde ancak ortalama bir çay kaşığının 1/12’si kadar bal yapabilir.
Biz sanırız ki onlar bal içinde yüzer.
Çoğu insan mutlu olmak için bir hamle yapmak ister fakat ya biri öyle derse , ya öteki şöyle derse durumuna sıkışır.
Tamam mı devam mı ayırımına gelir.
Sorunun odak noktası tam da budur.
“Ancak silmeyi bilen el, doğruyu yazabilir.” diyor Meister Eckhart.
Galiba işin sıkıntılı kısmı ölmediğimiz okyanusta bir şekilde yüzmemize izin vermeyenler.
Tabii ki buna rağmen başkaldıramayan , hamle yapamayan bizlerin de buna bir katkısı var.
Herkese tavsiyemdir
Kırın atın zincirlerinizi
Bir karış sevdada boğulmaktan korkmayın.
Bir bakarsınız el verecek biri olur.