Bir çok bloğumda insanın ne olduğunu anlatmaya çalıştım.
Ekonomiktir dedim , egoisttir dedim, çıkarcıdır dedim.
Dedim de dedim
İnsanlara zarar verip hatta canını alıp daha sonra cenazesine katılan da insan.
Neden öldürdün diye soranlara çok seviyordum ondan diyen de insan.
Peki hiç düşündünüz mü insan çocukluğunda neye özenir?
Herkesin cevabı çoğunlukla aynı olur. Kız çocuğu arkadaşının bebeğine , erkek çocuğu ise arkadaşının oyuncak tabancasına özenir.
Bu tesbit doğrudur. Çünkü o küçük yaşlarda çocuk kafalarında maddiyat kavramı henüz yerleşmemiştir ve eski aileler çocukların yanında maddi konuşmalar yapmaktan özenle kaçınırlar.
Aileler eskiden çocukları daha iyi bir hayata hazırlamak amacı ile , ki bu durum günümüzde de değişerek devam etmektedir, düzgün ve kaliteli bir eğitim alması için elinden gelen gayreti göstermekteydi.
İyi bir eğitimin doğal olarak çocuğa iyi bir meslek ve gelir sağlayacağı düşünülürdü.
Hele bir de kendisine uygun formasyonda bir eş bulursa herşeyin dört dörtlük olacağına inanılırdı.
Ama insanlar ister yüksek gelirli ister yüksek eğitimli olsun içlerinde hep bir şeyin eksik kaldığını hissederler.
Bu tatminsizliktir.
Hep daha çoğunu istemek , hep haketmediğini ancak hakettiğini sandığını arzulamak ve imkanlarını sonuna kadar tatminsizce kullanmak.
İşte tam da burada kavram kargaşası başlar.
Yeni kavram mutluluktur.
Mutluluk o kadar muğlak bir kavramdır ki rahmetli annem enginar çıkınca mutlu olurdu ben palamut.
Ama işi ilmi boyutta değerlendirirsek Arthur Schopenhauer’ e hak vermek zorundayız.
” Doğuştan gelen tek yanılgı vardır. o da mutlu olmak için burada olduğumuzu sanmamızdır.”
diyor Usta.
Bu işi iyi bilenler kesinlikle siyaset ile uğraşanlar.
İster iktidarda olsunlar ister muhalefette.
Hepsi için , insan önemli değil.
Önemli olan oy almak.
Halkın veya birilerin tabiri ile milletin eğitim seviyeleri veya seçkin insan olup olmamaları da önemli değil.
Aralarındaki fark sadece şudur.
” Seçkinler beğendikçe alkışlar, halk ise alkışladıkça beğenir “
Bu nedenle miting meydanları alkıştan, yazılı ve görsel medya ise yandaş mutluluğundan geçilmez.
Ben ise bu yalan mutluluğa ve çıkarcı gülücüklere hastayım.
Aslında gülmeyip güler gibi yapanlara da.
Elimden gelse bütün dükkanları kapatırım
Malum bir deyimin doğru olduğunu kanıtlayabilmek için.
” Gülmeyi bilmeyen dükkan açmasın”