Biz çocukluğumuzda öyle paradan varlıktan falan pek anlamazdık.
Üsküdarda otururduk
Mahallemiz İnkilap, sokağımız Evliya Hoca idi.
Sokağımızın bir tarafında Çingene Fırını diğer tarafında Üsküdarın yarısından fazlasını kesen Sünnetçi Rıfkı Pekak’ın evi vardı.
Her aile haftada 750 gram et alırdı. Ancak yemeğe misafir gelecekse köfte yapmak için kesenin ağzı açılırdı.
Kredi kartı yoktu. Mahalle bakkalından veresiye alışveriş yapılır aybaşında maaş alınınca ödenirdi. Bakkalın defteri tekti ve mahalleli bakkalın dürüstlüğünden şüphe etmezdi.
Mahallemizde yaşayan ailelerin hepsinin gelir seviyesi üç aşağı beş yukarı birbirine yakındı.
Herhangi bir nedenle varlıkları artan aileler Doğancılar veya Salacak gibi semtlere taşınırdı.
O zamanın önemli özelliklerinden biri de ailelerin ataerkil olması idi. Anneler biraz daha geride dururlardı.
Bu günkü manada kadın hakları yoktu ama vicdan vardı.
Özellikle kadının yaşam hakkı başta olmak üzere diğer hakları ile hiç ilgilenmeyen toplumumuz yöneticileri Medeni Kanunda kadınların mali olarak zarara uğramaması için hamle yaptılar.
Öncelikle evlendikten sonra alınan ev, arsa v.b malların yarısının eşe ait olduğunu kanunla kesinleştirdiler.
Dolayısıyla bu malların satışında da eş onayı gerekli
Onay vermeyen eşlerin sıkıntılarını ise tahmin etmek mümkün
Özellikle o günden sonra yaşanan problemlerin, kadınlara yapılan baskıların hatta son bulan hayatların ne ölçüde arttığını bir uzmanın incelemesini çok arzu ederim.
Sakın aşağıda verdiğim örnekten sonra beni kadın haklarını yok sayan biri olarak değerlendirmeyin.
Ben Pierre Joseph Proudhon’ un tesbitini dikkate alıyorum sadece.
Usta ” Nefret gütmeden, korku duymadan konuş, bildiğin şeyi söyle!” diyor.
Geçenlerde bir gazete köşesindeki bir okuyucu mektubunu sizinle paylaşmak istiyorum. Mektup şöyle
” Babam, evini satıp denize manzaralı bir ev alacak. Bankadan konut kredisi kullanacak, ben de kefil olacağım. Banka “eşinizi de getirmeniz gerekiyor. O da babanıza kefil olmanıza rıza gösterecek” dedi. Bu mecburiyet kalkmamış mıydı?
Cevap
” Hayır kalkmadı. Ticari işlemlerde kalktı. Bireysel kefaletlerde (konut, otomobil vb.) eşin rızası aranıyor. Aslında anne, baba, çocuk, eş ve kardeşler bu olayın istisnası olmalı ama yasa bu istisnaya yer vermemiş. Sonuç olarak, eşiniz rıza göstermezse, babanıza bile kefil olamayacaksınız!”
Cevapta durum o kadar açık ki. Kanun koyucunun herhangi birini 3. şahısların zararından korumak için düzenlediği bir hüküm, insanı babasına ne söyleyeceğini bilememesi durumuna düşürüyor.
Hele bu kefil olmayı onaylamama bir de gelinin kocasının ailesine karşı olan kıskançlık, kin gibi duygularından kaynaklanırsa.
Ne yapıp edip mutfaktaki bıçakları saklamak lazım
Yoksa insan ertesi gün kendini gazete manşetlerinde görebilir.